Çağdaş Arapça Literatürde Osmanlı Dönemi İslâmî İlimler ve Ulemâ

Dr. Öğr. Üyesi Hatice Boynukalın Şenkardeşler 2024-09-17

Çağdaş Arapça Literatürde Osmanlı Dönemi İslâmî İlimler ve Ulemâ

Umumiyetle Batı ve onun etkisi altındaki ilim çevrelerinde İbni Rüşd’ün (v. 520/1126) ölümünü takip eden XII. yüzyıl ve sonrası, İslam düşüncesinin ve dolayısıyla da İslâmî ilimlerin parlayan yıldızının gittikçe sönükleşmeye yüz tuttuğu bir dönem olarak kabul edilmektedir.1 Bir bakıma Batı merkezli ‘ilerlemeci tarih anlayışı’nın etkisi altındaki bu çevreler, İslam medeniyetinin söz konusu ‘altın çağ’ının dışında kalması sebebiyle Osmanlı dönemi ilim faaliyetlerini de bu düşünceye paralel olarak bir duraklama, hatta gerileme evresi olarak görme ve dolayısıyla da görmezden gelme eğilimindedirler.2 Bu sebeple İslam’ın ilk asırlarından başlayarak gittikçe inkişâf eden İslam medeniyetinin ilmî zihniyet ve birikimine mirasçı olan3 Osmanlı devri ulemâsının bu mirasa kendi müktesebâtını da ilâve etmek suretiyle ortaya koyduğu ilmî ürünler, gerek Doğu’da gerekse Batı dünyasında çeşitli araştırmalara ve çalışmalara konu olsa da hakettiği ilgiyi görememiştir. İslâmî ilimler tarihi üzerine kurgulanmış bu tavsif bazı Arap ilim çevrelerinde de benimsenmiş, Osmanlı dönemi ilmî faaliyetleri üzerine yapılan değerlendirmelerde ilave bazı argümanlar ortaya atılmıştır. Meselâ bunlardan biri Arap ilim adamları tarafından sık sık dile getirilen, Osmanlı dönemi ulemâsı tarafından İslâmî ilimlerden ziyade dil ve edebiyat konularında ürün verildiği iddiasıdır.4 Bunlardan bir diğeri de - her ne kadar genel mânâda fıkıh, hadis, tefsir, kelâm ilimleriyle birlikte Arapçanın bir dil olarak Türklerin ilmî hayatında ciddi bir yer işgal ettiği kabul edilse de- bazı Arap düşünürlerin ileri sürdükleri, Osmanlı devlet ricâlininin Arapçayı bir ilim dili olarak teşvik etmeyip yaygınlaştırmak için çaba harcamamaları şeklinde özetlenebilecek tezleridir. Bu bilinçli ihmâlin en belirgin sonucu, dilde milliyetçiliğin had safhaya ulaştığı dönemlerde Türkçenin imparatorluk topraklarında yaşayan halklara zorla benimsetilme politikasına başvurulması ve bunun üzerine Arnavut, Çerkes ve Kürt tebaanın, Müslüman nüfusun ortak paydasını oluşturan İslâm’ın dili yerine, kendi yerel dilleriyle ilim ve sanat eserleri ortaya koyma yoluna başvurmaları olmuştur.5 Yine Osmanlı yöneticilerini ağırlıklı olarak siyaset merkezli bir düşünceyle hareket etmekle ithâm eden bu çevreler, devletin bekâsı ve fetihlerin sürdürülmesi amacıyla devlet adamlarının askeri gücü geliştirmeye daha fazla mesai harcadığını, dolayısıyla da ilimleri teşvik konusunda ihmalkâr davrandıklarını iddia etmişlerdir.6 Bunun sonucunda Osmanlı hâkimiyetiyle birlikte ilimlerde, özellikle de İslami ilimlerde, ilerlemeden ziyade bir duraklama hatta bir gerilemenin söz konusu olduğunu ileri sürmüşlerdir.7 Arap entelijansiyasının bu iddiaları Arap dünyasının Osmanlı dönemindeki ilmî çalışmalara bakışında oldukça etkili olmuş, bunun sonucunda da Arap dünyasında Osmanlı’da ilmi hayatla ilgili çalışmalar nispeten sığ ve yetersiz kalmıştır. Diğer yandan son yıllarda, genelde İslâmî ilimler, özelde ise fıkıh (İslam hukuku) sahasında iddia edildiği gibi ilk yüzyıllarla sınırlı kalmayan ilerleme ve özgünlüğün XIX. yüzyıla kadar devam ettiği kanaati seslendirilmeye başlanmıştır. Gerek Batı’da gerekse Arap dünyasında bir kısım araştırmacılar, Osmanlı araştırmalarına yeni bir bakış açısı getiren ve önceden ortaya konulmuş tezleri eleştiren açıklamalarıyla geleneksel oryantalist çevrelerin çizgisinden önemli bir kopuşu temsil etmektedirler.8 Son yıllarda Osmanlı dönemindeki ilmî müktesebâta dair çalışmaların nispeten artış göstermesini, Arap ilim çevrelerinde bu yaklaşımın kısmen benimsendiğine dair bir işaret olarak okumak mümkün görünmektedir.9 Bu durumun yeterli sayı ve nitelikte olmasa da, önümüzdeki dönemde daha verimli çalışmalara yol açacağı kanaatindeyiz. Bir literatür derlemesi olarak kaleme aldığımız bu makale, okuyucusuna çağdaş Arap dünyasında Osmanlı dönemine ait ilmî birikim üzerine yapılmış çalışmalara dair bir değerlendirme sunmayı hedeflemektedir. Araştırmamızın verimliliği açısından makalenin sınırlarını çizilmenin gerekliliği açıktır. Makale, Osmanlı Devleti tarihi ve bununla ilintili meselelere yer veren çalışmaları kapsamamaktadır. Zira bu çalışmaların derinliği ya da yetkinliği hakkında söz söylemek bir yana, literatürde kabarık bir sayıya ulaşan söz konusu eserlere yer vermemiz durumunda makalenin hacmi oldukça artacaktır. Makalede fıkıh (dolayısıyla İslam hukukunu ilgilendiren meseleler, yapı ve kurumlar), İslam sanatı ve tasavvuf alanlarına dair yazılan eserler ile ulemâ, eğitim ve genel olarak ilmî hayata dair yapılan çalışmaları dâhil ettik. Zaman bakımından 1900 yılı ve sonrasını esas almakla birlikte Mecelle’ye yazılan şerhleri ele aldığımız bölümde şerhlerin derli toplu bir listesini vermek amacıyla bu kuraldan küçük bir istisna yaptık. Konunun genişliği ve ilgili literatürün sınırlılığı arasındaki tezat bu makalenin yazımını nispeten kolaylaştırdı. Literatür tespiti üniversite kütüphaneleri, milli kütüphane katalogları, akademik veri tabanları, yayınevlerinin listeleri, incelenmekte olan eserlerin kaynakçaları taranmak suretiyle gerçekleştirildi. Eserlerden ulaşabildiklerimizin içeriği hakkında kısa bilgiler vermeye gayret ettik. Görme imkânı bulamadığımız çalışmaların ise künyelerini belirtmekle yetindik. Mevcut durumda eserlerin tamamına ulaşmanın ve konuyu tüketici olarak işlemenin önündeki zorlukların farkında olarak, bu çalışmanın sonraki araştırmalara mütevazı bir katkıda bulunacağını umuyoruz. 

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0